Trakya Üniversiteli Kadın Kolektifi, 25 Kasım akşamı Tahmis Meydanı’ndan başlattıkları yürüyüşlerini Saraçlar Caddesi PTT önünde yaptıkları basın açıklamasıyla sonlandırdı. Kadın Üniversitelerini reddettiklerini söyleyen Trakya Üniversiteli Kadın Kolektifi, “Kadınların, karma eğitim yerine sadece kadınlarla bir eğitim alması toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair normları besleyecektir.” dedi.
Trakya Üniversiteli Kadın Kolektifi, 25 Kasım akşamıTahmis Meyda'ndan başlattıları yürüyüşlerini Saraçlar Caddesi PTT önünde yaptıkları basın açıklamasıyla sonlandırdı. Kadın Üniversitelerini reddettiklerini söyleyen Trakya Üniversiteli Kadın Kolektifi, “Meydanlarda Kadın Üniversiteleri istemediğimizi hep beraber haykırdık. Eşit, özgür, feminist üniversite!” dedi.
Trakya Üniversiteli Kadın Kolektifi, yaptıkları basın açıklamasında, “Kadınların, karma eğitim yerine sadece kadınlarla bir eğitim alması toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair normları besleyecektir.” ifadelerini kullandı.
Trakya Üniversiteli Kadın Kolektifi;
“Erkek devletin çizdiği sınırları tanımadan, Mirabel kardeşlerin yükselttiği mücadelenin ışığını büyütüyoruz. Sadece 25 Kasım’da değil her gün dünyanın her yerinde ayaktayız!
Erkek devlet şiddeti ve saldırıları pandemiyle birlikte katlanarak arttı. Kadınları şiddet ve cinayet riskiyle en çok baş başa kaldıkları evlere, hiçbir devlet koruması olmadan, hiçbir acil önlem-eylem planı hazırlamadan kapatmaya çalıştılar.
Evden çalışma uygulamasıyla ve okulların açılmamasıyla birlikte hem ücretli işi hem ev işlerini hem de çocuk bakımını üstlenen, 7/24 çalışmaya hazır makineler olmamızı beklediler. Bizleri üniversiteleri kapatarak bilimsel eğitim hakkımızdan ve kamusal alanda eşit, özgür şekilde var olma imkanlarımızdan alıkoymaya çalıştılar. Gerici diyanet fetvalarıyla şiddeti, homofobiyi ve transfobiyi meşrulaştırmaya çalıştılar. Kamusal alanda erkekler, bekçiler ve polislerle üzerimizde ahlakçı denetim aygıtları kurmaya çalıştılar. Önümüze ısrarla sürdükleri yasa tasarılarıyla çocuk istismarını meşrulaştırmaya ve failleri aklamaya çalıştılar.
İktidarın kadınları korumak bir yana, yalnızlaştırma çabasına karşı dayanışmadan ve birlikte mücadeleden vazgeçmedik. Onlar failleri korumaya, infaz yasasıyla salıvermeye, cezasız bırakmaya devam ederken bizler kadınların hesabını sormaya devam ettik, ediyoruz: Rabia Naz’a, Nadira Kadirova’ya, Gülistan Doku’ya, şüpheli kadın cinayetlerine ne oldu? İpek Er’in ölümüne neden olan tecavüzcü uzman çavuş Musa Orhan önce tutuklanıp sonra neden serbest bırakıldı? Yalnızca faillerin yargılanması için değil; aynı zamanda devletin sorumluluk alması için de bu soruları sormaktan vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!
Yaşamımızı, haklarımızı, bedenimizi, emeğimizi kuşatmaya çalışan erkek-devlete ve şiddetine karşı hayatlarına sahip çıkan kadınlardan güç alıyoruz. Nevin Yıldırım’ın, Hülya Halaçkay’ın sesini meydanlara taşıyoruz. Erkek adalet değil, gerçek adalet talebimizden, kadın düşmanı devlet politikalarına karşı mücadelemizden, erkek-yargı-devlet işbirliğini açığa çıkarmadaki ısrarımızdan vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!
Bu ısrarımızla, erkek şiddetine karşı yaşamlarımızı savunan en önemli hukuki kazanımlarımızdan biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek isteyen siyasal iktidara geri adım attıran mücadelemize devam ediyoruz!
Kazanımlarımızın, haklarımızın, yaşamlarımızın güvencesi biziz! İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye nasıl izin vermediysek, gerçek anlamda uygulanmasını da mücadelemizle sağlayacağız. 6284 sayılı kanunun fiili olarak kolluk, yargı ve tüm yetkililerce uygulamama ısrarına karşı nasıl birbirimizi yalnız bırakmayıp haklarımızı savunuyorsak; her fırsatta kürtaj hakkımızın, nafaka hakkımızın tartışmaya açılmasına da öyle izin vermiyoruz. 2016’dan beri ısrarla cinsel istismarın meşrulaştırılması için yasalar çıkarılmasına nasıl izin vermediysek, bugün de erkek şiddeti ve kadın cinayeti faillerinin yargılanmadan salıverilmesine izin vermiyoruz!
Birbirimizden aldığımız güçle haykırıyoruz. Ekonomik krizin sorumlusu biz değiliz, yükünü reddediyoruz. Ne virüs riskiyle birlikte esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine mecbur bırakılmak ne de ev işleri ve bakım emeği yükünün altına itilmek istiyoruz! Biz üniversiteli kadınları kendi ideal kalıplarına sokmak için yeni projeleri olan Kadın Üniversitelerini reddediyoruz.
Şimdi bizim olanı almak için Feminist Üniversite demenin tam vakti diyoruz.
Kadın Üniversiteleri başlı başına kadın düşmanı kurumlarken iktidarını kadın düşmanlığı ile besleyen AKP’nin bu adımının da kadınları toplumdan izole etmeye, kadını “ikincilleştirmeye” ve kendi kadın kadrolarını oluşturmaya yönelik bir hamlesi olduğunun farkındayız.
Yıllardır uygulanan toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarından, yargının polisin devletin erkekliğinden anlıyoruz ki iktidar kanadının derdi hiçbir şekilde kadının özgürlüğü değil. Kadına yönelik şiddeti ve tacizi önlemenin yolu kadınları toplumdan soyutlamak ve farklı alanlara hapsetmek değil ataerkil toplumun dönüşümünü sağlayacak yaptırımlarla erkek egemen anlayışı yıkmaktır. Hali hazırda geçmişten bugüne gelen algılar, toplumsal yargılarla memleketin dört bir köşesinde başa çıkmaya çalışırken; hayatlarının her anında erkeklikle ölüm kalım savaşı veren kadınların, karma eğitim yerine sadece kadınlarla bir eğitim alması toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair normları besleyecektir.
Üniversitelerde şiddeti önleyen mekanizmalar İstanbul Sözleşmesi’nin gereği yerine getirilmeyerek yıpratıldı.
Ege Üniversitesi kampüsüne girip üniversiteli kadınları taciz eden erkek serbest bırakıldı. Gazi Üniversitesinde üniversitelilere cinsel saldırıda bulunan akademisyene Dekanlık tarafından gerek görülmediği için ceza verilmedi. Trakya Üniversitesinde başörtülü olduğu için kamerasını açmak istemeyen üniversiteli genç kadın dersten atıldı.
Üniversiteli kadınları koruyan bir önlem için gereken, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlik ve ayrımcılık ile cinsel taciz ve saldırı kapsamına giren şiddet durumunda şiddete maruz bırakılan özneyi güçlendirecek üniversite içi soruşturma sürecinin yürüyeceği KASAUM, CİTÖK, CTS gibi kurumların kadınların ve LGBTİ+’ların müdahale edebileceği şekilde yeniden yapılandırılmasıdır.
Eşit ve özgür bir üniversite için mücadeleyi büyütüyoruz. 25 Kasım’da alanlardan sesleniyoruz: Kadın üniversiteleri istemiyoruz. Kadın üniversiteleri değil Feminist Üniversite istiyoruz. Feminist mücadelemizin örgütlü gücüyle hayatın her alanını mora boyamaya koyuluyoruz. Kampüslerden sokaklara feminist isyanımızı yükseltiyoruz.”