İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak, 17 Ağustos depreminin 20’nci yıldönümünde; depremin afete dönüşmesinin daha çok insan eliyle yaratıldığını açıkladı. Çolak, deprem toplanma alanlarının olmamasına dikkat çekerek, “Deprem toplanma alanlarının yapılaşmaya açılması ve yeni toplanma alanlarının oluşturulmaması, riskli olduğunu bildiğimiz yapıların içerisini dışarıdan daha güvenli bir hale getirmiştir!” dedi.
İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin 20. Yıldönümünde yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
“Ülke tarihimizin en büyük ve sonuçları itibariyle en acı depremlerinden biri olan Doğu Marmara depreminin üzerinden 20 yıl geçti. Bu deprem; binlerce insanımızı toprak altında bıraktı, binlerce insanımız yaralandı. Yapılarımızın %25`i, kullanılamaz hale geldi. 17 milyar dolardan fazla ekonomik kayıp ortaya çıktı.
17 Ağustos 1999 Doğu Marmara Depremi göstermiştir ki, İstanbul başta olmak üzere yaşanacak bir depremde yapı stokunun %25 kullanılamaz duruma gelecektir.
İnşaat Mühendisleri Odası`na göre temel sorun; plansızlık, çarpık kentleşme, yapı üretim sürecinin ve mesleki uygulamaların niteliksiz olmasının yanında, tüm ülke topraklarının inşaat sektörünün bir arazisi olarak görülmesi, yapı denetiminin yetersizliği veya hiç olmamasından kaynaklanıyordu. Sorun, depremin kendisi değil ranta dayalı uygulanan politikaların doğurmuş olduğu sonuçlardır.
Önemli olan; yapıların kentleşme bilimine uygun olarak planlanması, “Deprem Yönetmeliklerine” uygun olarak tasarlanması ve üretilmesinin sağlanmasıdır.
Depreme karşı kentlerimizi, binalarımızı hazır hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm projelerinin bu amaca ne kadar hizmet ettiği tartışmalı olmakla birlikte, kamu binalarının akıbeti ise belirsizliğini korumaktadır.
TBMM Meclis Araştırma Komisyonu`nun Marmara Depremi`nden sonra yaptığı araştırmada, deprem bölgelerinde hasar gören ya da yıkılan yapıların % 80`inin imar aflarından yararlandıkları saptanmıştır. Bu gerçek tüm çıplaklığı ile kayıt altına alınmışken, getirilmiş olan imar affı ile; 3194 sayılı İmar Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, işlevsiz bir hale gelmiştir.
“İmar Barışı” denen bu afla, deprem güvenliği, mühendislik ve mimarlık mesleği hiçe sayılarak toplumun can ve mal güvenliği yapı sahibinin “beyanına” teslim edilmiştir. Su havzaları, dere yatakları ya da hazine arazilerine yapılmış kaçak yapılar bile af kapsamına alınmıştır.
İstanbul, Bursa, Tekirdağ, Balıkesir, İzmir, Denizli, Çanakkale ve diğer büyük şehirler başta olmak üzere kentlerimiz doğal afetlere karşı duyarlı olmadığı gibi hazırlıklı da değildir. Üstelik İstanbul ve Kuzey Anadolu Fay Hattının etki alanında bulunan kentlerimizin mutlaka bir deprem yaşayacağı ve bu kentlerimiz de bulunan yapı stokunun depreme hazır olmadığı açıktır. Deprem sonrası insanların dışarı çıktıktan sonra gidebilecekleri ve toplanıp ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri boş alanlar kalmamıştır. Bu alanlar AVM ve gökdelenlere dönüşmüştür.
Deprem toplanma alanlarının yapılaşmaya açılması ve yeni toplanma alanlarının oluşturulmaması, riskli olduğunu bildiğimiz yapıların içerisini dışarıdan daha güvenli bir hale getirmiştir!” dedi.