Türkiye’nin gıda enflasyonu alanında Dünya birincisi olduğunu belirten Edirne Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürü Egemen Ilgın, “Bir trajediyi yaşıyoruz. Önceden Avrupa’da yarım karpuz var diyorduk; Türkiye’de de bunu yaşamaya başladık. En acısı da Türkiye incir üretiminde Dünyada birinci sırada ama insanlarımızın birçoğu yaz aylarında bir tane bile incir yiyemiyor. Biz ürettiğimizi yiyemeyecek kadar fakirleşmiş bir ülke durumuna düştük.” ifadelerini kullandı.
Edirne Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürü Egemen Ilgın, Edirne Belediyesi tarafından oldukça önemsenen yerli tohum konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Atalık tohumun verimini arttırmaya yönelik çalışmalara destek verdiklerini belirten Ilgın, bu çalışmaların başarılı olması durumunda üreticilerin hibrit tohuma mecbur kalmayacağını ifade etti.
Ilgın, “Edirne Belediyesi, yerli tohum arama ve çoğaltma çalışmalarına başlamıştı. Bunu çok önemsiyoruz. Çünkü son yıllarda gündeme gelen zirai ilaç kullanım konusu var. Türkiye’de her geçen yıl zirai ilaç kullanımı çok ciddi oranda artıyor. Bu da insan sağlığına belirli oranda zarar demek. Bunu azaltmamız gerekiyor. Peki biz neden zirai ilaç kullanımına ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü ithal tohum getiriyoruz. Dışarıdan getirdiğimiz tohumu Türkiye’deki topraklara ekiyoruz. Ama tohum yetiştirildiği ülkenin iklimine, bitki örtüsüne ve havasına uygun. Dolayısıyla biz bunu Türkiye’ye getirdiğimiz zaman Türkiye coğrafyasında bazı sıkıntılar yaşadığını ve uyum sağlayamadığını görüyoruz. Bu durum da hastalıklara neden oluyor. Hastalıkların tedavisi için de ilaç kullanmaya başlıyoruz. Dünyada bu piyasayı incelediğimiz zaman hibrit tohum firmalarının sahipleri ile ilaç şirketlerinin sahiplerinin aynı kişiler olduğunu görürsünüz. Yani hibrit tohum beraberinde ilacı getirdi. Biz yerli cinslerimiz çoğalsın istedik. Bunların satışı olmuyor sertifikalı olmadığı için ama takası mümkün. Bu nedenle tohum takas şenliklerini başlattık. Böyle bir yol aldık. Sebze-meyvede çok olumlu dönüşler aldık ancak buğday ve arpa grubunda atalık dediğimiz tohumların verimlerinde bir düşüklük var. Dolayısıyla çiftçi de para kazanmak istiyor. Bu nedenle Türkiye Ulusal Yem Bankası ve Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü, bizlerin de gayretleriyle atalık tohumları geliştirerek verimlerini arttırmak ve onları sertifikalandırmak adına bazı çalışmalar yapıyorlar. Eğer bu çalışmalar başarılı olursa, çiftçilerimiz atalık tohumdan yüksek verim alacak ve ilaç da kullanmasına gerek kalmayacak. Bir taraftan bu önlemleri alırken, diğer taraftan da iklim krizini göz ardı etmememiz gerekiyor. Ekim ayı adını ekmekten almıştır. Biz artık tohumlarımızı Ekim ayında değil Kasım ayında, hatta Aralık ayının başında ekmeye başladık. Dolayısıyla hasat tarihi de değişti. Biz her zaman Türk tarımında fiyata odaklandık. Ürünün fiyatı üzerinden kar-zarar hesabı yaptık. Evet ürünün fiyatı çok önemli ama Türk tarımının fiyat kadar önemli bir konusu da verim. Verimi arttırabilir, maliyetleri azaltabilirsek çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Ocak ayı itibariyle tohum toplama çalışmalarına başlayacağız. Balkon, bahçe, ev tarımı konularını çok önemsiyoruz. Belediye Başkanımızla da paylaştım; boş duran alanları belki ilerleyen süreçte halk bostanları şeklinde değerlendirebiliriz.” dedi.
Tarımda doğru planlamanın yapılmadığını ve buna bağlı olarak fiyatların artış gösterdiğini vurgulayan Ilgın, “Ürettiğimizi yiyemeyecek kadar fakirleşmiş bir ülke durumuna düştük.” ifadelerini kullandı.
Ilgın, “Marmara Belediyeler Birliği’nin toplantısına katıldım. Orada da Karaağaç konuşuldu. İstanbul bize çok yakın. Aslında Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ, İstanbul’un tüm ihtiyacını karşılayabilecek bir yapıya sahip ama maalesef en büyük eksikliğimiz planlama. Biz ne ekeceğimizi planlayamıyoruz. Dolayısıyla hasatta da sorun yaşıyoruz. Bir yanda tarlada kalan domatesler, diğer yanda 3-4 domates alarak evine götüren şehirliler var. Burada bir sıkıntı var. Birincisi planlamayı doğru bir şekilde yapmalıyız. İkincisi de belediyeler el ele vererek, sözleşmeli ekim yöntemiyle tekrar Karaağaç eski günlerine kavuşabilir. Gerçekten Edirne’mizin, Karaağaç’ın toprakları, oldukça verimli topraklar. İnsan ekseniz, insan çıkacak denen topraklar. Bu alanda vatandaşlarımızı tekrar sebzeciliğe yöneltebiliriz. Yaşanan sıkıntıların en büyük nedeni, tarlada mahsulün kalması oldu. İnsanlar ürünlerini satamayınca, bir sonraki sene ekmedi. Onlar ekmeyince o ürünün ekimi az oldu. Arz-talep dengesinde de sıkıntılar yaşandı ve fiyatlar yükselmeye başladı. Ülkemizde çok ciddi bir gıda enflasyonu var; Dünyada birinciyiz. Dünya ortalamasının 8 katına ulaşan bir artış var. Bir trajediyi yaşıyoruz. Eskiden herkes kiloyla domates alırdı, şimdi 2-3 tane alınıyor. Avrupa’da yarım karpuz var diyorduk; Türkiye’de de bunu yaşamaya başladık. En acısı da Türkiye incir üretiminde Dünyada birinci olan ülke ama insanlarımızın birçoğu yaz aylarında bir tane bile incir yiyemiyor. Biz ürettiğimizi yiyemeyecek kadar fakirleşmiş bir ülke durumuna düştük.” şeklinde konuştu.