Edirne çevre Gönüllüleri Derneği tarafından ‘İklim Krizi ve Edirne’ sempozyumu gerçekleştirildi. Kentteki birçok kurumun desteğiyle düzenlenen sempozyumda; iklim ve su krizinin Edirne’ye etkileri masaya yatırıldı.
Dünya Su Günü dolayısıyla Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde ‘İklim Krizi ve Edirne’ sempozyumu düzenlendi. Edirne Valiliği, Edirne Belediyesi, Trakya Üniversitesi, Devlet Su İşleri, Edirne Tabip Odası ve TMMOB Makina Mühendisleri Odası Edirne Şubesi’nin destekleriyle Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği tarafından gerçekleştirilen sempozyumda; iklim ve su krizi masaya yatırıldı. Sempozyumun açılış törenine; Edirne Vali Yardımcısı Turgut Subaşı, Edirne Belediye Başkan Yardımcıları Cenk Ergüden ve Ertuğrul Tanrıkulu, Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Tan, STK temsilcileri, kurum müdürleri, akademisyenler ve öğrenciler katılım gösterdi.
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Ayten Eren tarafından sempozyumun açılış konuşması yapıldı.
Eren, “Günümüzde iklim krizinin neden olduğu aşırı sıcaklar kuraklık-şiddetli yağışlar-seller, fırtınalar, virüsler ve orman yangınlarını küresel ölçekte yaşıyoruz. Bunların sonucu olarak, susuzluk, gıda krizi, göçler, afetler gibi yaşamımızı direkt etkileyecek durumlardan da endişe duyuyoruz. Petrol savaşlarından sonra, yakın gelecekte su savaşlarının yaşanacağını bilim dünyası bir süredir konuşuyor. Son günlerde barajlarımızda su kalmadığı haberleri ve Kırklareli İliyle yaşadığımız Kayalı Barajı tartışmaları, gelecekteki susuzluk sorununa küçük de olsa bir örnek. EÇGD olarak kent paydaşlarımızla bir araya geldiğimiz bu sempozyumda iklim krizinin Edirne’ye etkilerini, kentimiz idarecilerinin ve üniversite akademisyenlerimizin sunumlarıyla daha iyi anlayabileceğiz. Amacımız; bu konuda bütüncül bir sonuca ulaşmak ve şu 2 soruya yanıt aramak; bu sempozyumdan çıkacak olan sonuç bildirgesinin ışığında, Edirne’de yaşayanlar olarak toplumsal sorumluluklarımızı konuşmaya başlayabilir miyiz? Birlikteliğimizden doğacak güçle, kentimiz için, neler yapabiliriz? Biliyoruz ki bu hedeflere ulaşmak, uzun soluklu ve zor bir süreç.” dedi.
Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Tan da, Edirne’deki nehir debilerinin azaldığını, suyun kalitesinin düştüğünü ve doğal dengenin bozulduğunu üzülerek gözlemlediklerini ifade etti.
Tan, “Akdeniz iklim kuşağında bulunan ülkemiz, maalesef bu krizden payını alan ülkeler arasında yer alıyor. Yanlış tarım uygulamaları, plansız kentleşme, sanayileşmenin yarattığı kirlilik ve iklim değişikliğinin etkileri, su kaynaklarımızı hızla tüketiyor. Raporlarda; iklim değişikliğinin etkilerinin yoğun olarak hissedildiği ülkemizin, gelecek dönem projeksiyonlarına göre 2030 yılı sonrasında ‘su kıtlığı’ çeken ülkeler arasında yer alacağı ön görülmektedir. Dünyamızın ve ülkemizin içinde bulunduğu bu büyük tehditten Edirne’miz uzakta değildir. Edirne, üç nehrin buluştuğu, suyun bereketiyle bereketlenen ve bu sayede tarih boyunca medeniyetlere ev sahipliği yapan bir kent olmuştur. Meriç, Tunca ve Arda nehirleri, bu topraklara can vermiş; tarımı, kültürü ve yaşamı beslemiştir. Ancak, yıllar içinde bu nehirlerin debilerinin azaldığını, suyun kalitesinin düştüğünü ve doğal dengenin bozulduğunu üzülerek gözlemliyoruz. Bu durum bize çok net bir mesaj veriyor: Artık suyu korumak, tasarruf etmek ve sürdürülebilir politikalar geliştirmek zorundayız. Aksi takdirde gelecek nesillere susuzluk ve kuraklıkla boğuşan bir dünya miras bırakacağız.” şeklinde konuştu.
Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Cenk Ergüden ise, Edirne Belediyesi olarak daha dirençli bir Edirne için sürdürülebilir enerji ve iklim planı hazırladıklarını söyledi.
Ergüden, “Hepimiz biliyoruz ki; iklim değişikliği, iklim krizi artık geleceğin değil, bugün hepimizin kaçınılmaz bir problemi. Yağış düzenlerindeki değişiklikler, sıcak hava dalgaları, kuraklık, seller artık uzak coğrafyalarda değil, yanı başımızda tam yaşadığımız şehirde kendini gösteriyor. Edirne, bereketli toprakları, zengin su kaynakları ve doğal güzellikleriyle tanınan, tarihi bir miras kökü bulunan bir şehir. Ancak son yıllarda yaşadığımız taşkınlar, sıcak hava dalgaları ve su kaynaklarının azalması yönlü iklim krizi sinyallerinin çoğunun ifade ettiği üzere önemli sorunların kapımızda olduğunu anladığımız bir şehir. Su kaynaklarımızı daha bilinçli kullanmak, doğaya zarar vermeden üretmek ve doğaya zarar vermeden tüketmek üzere Edirne’yi iklim krizine karşı daha dirençli bir şehir haline getirmek, hepimizin elinde. Bizler de Edirne Belediyesi olarak daha dirençli bir Edirne için, sürdürülebilir enerji ve iklim eylem planlarımızı hazırladık. Bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çevre projeleri yönünde, yeni faaliyetler geliştiriyoruz. Bu mücadelede hepimiz, bu sorumluluğu taşımak durumundayız. Hepimize sorumluluklar düşüyor.” ifadelerini kullandı. Nehirlerdeki su miktarının sonsuz olmadığını belirten Vali Yardımcısı Turgut Subaşı da, suyu en iyi şekilde rezerv alanda tutma ve en ekonomik şekilde kullanmanın önemine değindi.
Subaşı, “1700’lerde başlayan sanayileşmeyle beraber, insan faaliyetleriyle beraber yerkürenin küresel ısınma ile karşılaşıldığını görüyoruz. Küresel ısınmanın sonucu ise, iklim değişiklikleri olarak karşımıza çıkıyor. İklim değişikliğini hepimiz çocukluğumuzdan beri yaşamışızdır. Alışa geldiğimiz, mevsimlerin sıcaklık düzeyi vardır, yağış düzeyi vardır. Bir bakıyorsunuz ay ayı tutmuyor, gün günü tutmuyor ve ön görmediğimiz iklim olaylarıyla karşılaşıyoruz. İklim insan üzerinden psikolojik olarak da etkisi olan, karakterine de yansıyan davranışlara da sebebiyet vermektedir. Onun için bu iklim olayının değişikliklerinden en az etkilenmek, özellikle de su kaynaklarını en iyi şekilde kullanmak için hepimiz duyarlı olmak zorundayız. En önemli şey, iklim bozulmasında fosil yakıtların kullanılması olduğunu bilim insanları ortaya koyuyor. Bunun için geldiğimiz çağ itibariyle de bu yakıtların kullanımını en aza indirmek, bunun yanına yenilenebilir enerji kaynaklarını daha fazla öne çıkarmak zorundayız. Devletlerin, hükümetlerin, yerel yönetimlerin herkesin bakış açısında bu önemli yer tutmaktadır. Benden önce de ifade ettiler; su krizinden aslında su bolluğu olan bir ülke olduğumuzu düşünürüz ama halbuki su azlığı olan bir ülkede yaşıyoruz. Ben 6 aydır Edirne’deyim; insanların toplumsal hayatta bütün bireylere baktığınızda en çok konuştukları konu tarımsal faaliyetler ama tarımsal faaliyetleri burada suya bağlı yürüdüğü için de suyu en çok düşen bir kentte yaşıyoruz. Mesela bir çeltik komisyonu var burada, bu bölgeye has. Çeltik Komisyonu birinci görevi yağacak yağmurları hesaplamak, su miktarını iyi tartmak ve ona göre ekilebilir arazileri belirledik. Dolayısıyla ne oldu? Bu faaliyet doğrudan çiftçimizi bile etkiliyor. Öğrencimizi etkiliyor, su kaynaklarının kıtlığı, azlığı. 3 nehrin buluştuğu bir ilde yaşamamıza rağmen, bu nehirlerimizdeki su miktarı sonsuz değil, onları en iyi şekilde rezerv alanda tutmak, en ekonomik şekilde kullanmak ve çiftçimizin de en ideal şekilde, en optimum şekilde kullanarak en iyi tarımsal faaliyeti yaparak en çok gelir kazanmasını sağlamak. Bunlar hepsi bilinçli olmayı, su kullanımındaki bilinci arttırmayı gerektiren şeylerdir. Ülkemizde bölgelerimiz değişik şekilde etkilenmekte. Mesela Karadeniz bölgesinde ağustos ayında sel oluyor. Temmuz ayında seller daha çok artıyor baktığınızda. Heyelanlar, orman ormanlarının yok olması, toprak kayması bunlarla karşılaşıyoruz. Trakya’ya geliyorsun, Akdeniz’e geliyorsun su kıtlığı, bir yandan orman yangını. Herhalde diyorum ki evet insan kusurları sonuç olmuş bu durumlar olabilir ama neticede iklim değişikliğinin de bu tür doğal olaylarda müthiş bir etkisi, illiyet bağı olduğunu da görmek gerekiyor. Bundan sonra şunu diyoruz gençlerimizle beraber; bu doğa, çevre, ortam, güzel ülkemiz, güzel vatanımız bize bir miras değil, geleceğe bırakacağımız bir emanet olduğu bilinciyle hareket edeceğiz.” dedi.
Sempozyum, açılış konuşmalarının ardından oturumlarla devam etti.
‘İKLİM KRİZİ VE EDİRNE’ SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

-